Paleontoloji, palaıos
: eski, ontos : varlık ve fosil
kavramı, latince ¨ yerden çıkarılmış ¨ manalarına gelir.
Sistematik (Taksonomİ) : Canlıların belirli bir düzen
içerisinde doğal olarak gruplara ayrılmasını kapsayan bilim dalıdır. Taksonomik
sıralama şu şekilde olur :
ALEM - KINGDOM
DAL - PHYLLUM
SINIF -
CLASIS
TAKIM - ORDO
AİLE -
FAMILIA
CİNS - GENUS
Tür : Birbirine
benzeyen ve/veya yavru üretmek için kendi aralarında
çiftleşen bireyler topluluğudur.
Fosil : Jeolojik
zamanların çeşitli dönemlerinde yaşamış olan canlıların öldükten sonra
geçirdikleri fosilleşme olayları sonrasında bulundukları ortamın çökelleri
içinde bıraktıkları taşlaşmış kalıntılardır.
Kavkı : Organizmayı
örten koruyan sert kabukları.
Morfoloji, canlıların dış görünüşlerini; Anatomi ise, canlıların iç yapılarını inceleyen biyoloji
biliminin iki ayrı konusudur.
Fosiller, sadece kumtaşı, kiltaşı, kireçtaşı, çamurtaşı gibi
çökel (tortul) kayaların içinde bulunur. Magmatik
ve metamorfik kökenli kayalarda fosil bulunmaz.
Anahtar fosİl (Kilavuz fosil) : Geniş bir
coğrafyada yaşamış ama kısa bir süre hayatta kalmış canlıların fosillerine
denir. Örneğin
¨Trilobit¨ adı verilen eklembacaklı türü,
deniz kenarlarında kambriyen döneminde yaşamış ve soyu tükenmiş bir anahtar
fosildir. Foraminifer denen tek hücrelilerin ¨Nummulites¨ cinsi üst
paleosen-alt oligosen döneminin ve omurgasızlardan, cephalopodlardan (kafadan
bacaklı) ¨Ammonit¨ türleri Jura döneminin anahtar fosilleridir.
Anahtar fosilin özelliği bulunan diğer
fosillerin yaşının belirlenmesinde rol almalarıdır; örneğin aynı tabakada
bulunmuş tüm fosillerin yaşı aynıdır eğer bulunan tabakada 1 adet Ammonit varsa
o zaman o tabakadaki her fosil jura dönemine aittir denilebilmektedir. Paleontoloji
açısında önemli yani.
Bilinen en yaşlı fosiller 3,6 Milyar yıllık tek
hücreli bir canlı olan ¨Leptolyngbya¨ cinsine ait siyanobakterilerdir
(mavi-yeşil algler yada su yosunu denilir). Fotosentez ve azot dönüşümünü
sağlayarak dünyada yaşamın temellerini atarlar, onlar olmadan hayatın olması
mümkün olmazdı. Avusturalya kıtasının batı ¨Chert¨ bölgesinde bulunmuşlardır.
Fosilleşme olayları esas olarak ölmüş
organizmanın
çökellere
gömülmesi (Biyostratonomi)
ve
çökeller
içinde taşlaşması (Diyagenez)
olarak iki ana safhada gerçekleşir. Sonuçta
elimizde inorganik maddelerden oluşan taşlaşmış bir canlı kalıntısı olur.
En fazla görülen taşlaştırıcı mineral
maddeleri kalsit, silis ve demir bileşikleridir, ağır basınç altında bu
mineraller organizmanın çürüyen bedenine nufus ederek taşlaşmayı sağlar.
Fosilleşme
ortamları :
1-
Denizel
(denize ait) ortamlar : hem canlı sayısının fazla oluşu
ve hemde tortullaşmanın hızlı olduğu ortamlar olmaları bakımından en ideal
fosilleşme ortamlarıdır
2-
Çöl ortamı : fosilleşmenin
kuruma yoluyla sağlandığı
3-
Bataklık
ortamı : fosilleşme bir çeşit salamura yoluyla olur,
4-
Tundra ve
Buzul ortamları : fosilleşme donma yoluyla olur,
5-
Volkanik kül-lav ve çamur ortamları : fazla
miktarda sıcak volkanik kül-lav ve çamurunun etrafı kaplaması, uçan
sineklerden, dinozorlara, ağaçlara ve insana kadar değişik canlının bunlarla
örtülüp fosilleşmesini sağlar.
Farklı Fosilleşme Ortamlarında Gerçekleşen Başlıca Fosilleşme Olayları Şöyle Özetlenebilir:
Karbonlaşma( Kömürleşme) : Bitki
fosilleri deniz, göl ya da bataklık gibi su ortamlarında gömülerek
fosilleşebilir. “Kömürleşme” de
denen bu karbonlaşma olayı sonucunda bitkiler kısmen veya tamamen değişerek
kömür - fosil haline gelebilirler.
Petrifikasyon: Bazı durumlarda hayvan
kabukları ve kemiklerinin içindeki boşluk ve gözenekler kalsit, silis ve
demirce zengin sularla dolarak kristalleşebilir. Dolayısıyla bu organizma
kalıntılarının mineral bileşimleri değişir. En iyi bilinen petrifikasyon tipi,
silisce zengin suların bitki hücrelerinin içine girmesi ve bitki kalıntılarını
silisleştirmesidir.Buna silisleşmiş ağaçlar örnek olarak verilebilir. Yani
bitkiler kaya halini alıyor.
Yumuşak dokuların korunması yoluyla fosilleşme: Bazen çok
özel korunma koşullarında, organizmaya ait deri, tüy, doku gibi bazı parçalar
bozulmadan fosilleşebilir. Örneğin; Sibirya’da buz kütlelerinin içinde
milyonlarca yıl bozulmadan bütün olarak kalmış mamut fosilleri kalmıştır. Bu
fosillerde hayvanların midelerindeki yiyecekler bile korunmuştur.
Bu olağanüstü koşullar sadece soğuk
bölgelerde değil, sıcak ve kurak iklimlerde de oluşabilir. Mumyalaşma, adı
verilen kuruma yoluyla fosilleşme sürecinde, yumuşak dokular bakteriler
tarafından çürütülmeye fırsat kalmadan kısa sürede kurur. Çin’in Jehol bölgesinde
bu şekilde kuruma yoluyla fosilleşmiş, derileri ve tüyleriyle olduğu gibi
korunmuş dinozor ve kuş fosilleri bulunmuştur.
Organik kapanlar: Bir organizmanın amber,
doğal asfalt veya çürümüş organik madde içinde hapsolunarak korunması sonucu
oluşan fosilleşme şeklidir. Örneğin, bu organik kapanlardan amberler, ağaç
reçineleridir. Ağaçtan akan reçine böcek, örümcek veya küçük kertenkelelerin
üstüne düşebilir. Hemen katılaşarak sertleşen bu madde içindeki hayvan hiç
bozulmadan ve tüm detaylarıyla milyonlarca yıl boyunca kalabilir.
Bir çeşit petrol kalıntısı olan doğal asfalt
suyla örtülmüş olabilir. Çevrede yaşayan hayvanlar, bu sudan içmek için
geldiklerinde, suyun içine düşebilirler. Böylece yapışkan zeminden kurtulamayan
hayvan hiç bozulmadan asfalt içine korunur. Bu tip olağanüstü ortamlarda
fosilleşmiş hayvanlara Amerika’da Kaliforniya bölgesinde rastlanmıştır.
Bataklıklarda bir başka organik kapan
ortamlarıdır. Asidik özellikte olan bataklık ortamları organik malzemeyi bozsa
da, nispeten daha sağlam olan kemikler bozulmadan kalabilir. Örneğin, Danimarka da bir bataklık ortamında 2.000 yıl öncesine ait
fosil kalıntıları bulunmuştur.
İz fosiller: Organizmaların kusmuk
pelletleri (topak ), dışkı pelletleri (koprolit= fosilleşmiş dışkı ) gibi
hareket, hareketsizlik, beslenme, sürünme ve eşelenme gibi yaşam
faaliyetlerinin sonucu olan izler de fosilleşebilir. Bunlara iz fosiller denir.
Genellikle ¨Kireç taşı¨
ve ¨dolomit¨ gibi karbonatlı kayaçlar zengin fosil içerirler.
FOSİL SAYISI : Dünyada şu
ana kadar bulunup yaş ve tür tayini yapılmış 460 milyonun üzeride fosil vardır.
İLK FOSİL : 3,6 Milyar
yaşındaki dünyanın en eski fosilleri fotosentetik siyanobakterilerine aittir.
Avustralya’nın batı Chert bölgesinde bulunmuştur. Prof.Dr.Nurdan İnan
Paleontoloji isimli kitabında ve dünyaca ünlü Campbell Biology isimli
kitaplarda bu kou açıkca dile getirilir.
MİKROFOSİLLER
FORAMİNİFERLER
:
Dal
(Phyllum) : Sarcodina (Yalancı Ayaklılar)
Sınıf
(Classis) : Rhizopodea (Kök Ayaklılar)
Takım
(Ordo) : Foraminiferida
Mikropaleontolojinin ana konusunu
oluştururlar, kayaç yapıcı mikroorganizmalar olarak bilinirler, AluminyumOksit,
DemirOksit, Silisyum ve KalsiyumKarbonat gibi çimento maddelerini salgılayarak
kendi kavkılarını inşa ederler. Kambriyenden beri hayttadırlar ve jeolojik yaş
tablosu oluşturulmuştur, bulunduğu tabakanın yaşı bu tablo ile karşılaştırılarak
bulunabilir yani yaş tayininde önemlidirler.
Çimentoyu insanlar, foraminiferlerden taklit
etmişler.
MAKROFOSİLLER
Dal
(Phyllum) : Coelenterata
Sınıf
(Classis) : Anthozoa (Corallaria)
(Mercanlar)
Vücutlarının iç yüzeylerinde
polipler(çıkıntı,tepecik) oluşur ve yüzey kavkı ile kaplanır - Yani mercanı
hatırlayın marul gibi ama taş haldedirler - Mercanlar tek yada koloni olarak
yaşarlar
Dal
(Phyllum) : Mollusca (Yumuşakçalar)
Sınıf
(Classis) : Pelecypoda (Balta Ayaklılar) = Bivalvia
Midye ve istiridyeler bu gruba dahildir,
vücutlarını koruyan 2 kapaklı kavkıları vardır, solunumu solungaçlarıyla
yaparlar, su dibinde kayalara yapışmak için ürettikleri yapışkan malzeme
biyomimetik açıdan önemli bir konudur zira su altında mükemmel yapışma
sağlamaktadır, bazı türleri ürettikleri ¨sedef¨ sayesinde bitki artıklarını
¨inci¨ ye dönüştürürler.
Resimli Örnekler :
Yandaki
canlı bir Deniz Minaresi Latince Cİns Adı : Cerithium. Kavkı ızın ve spiral
salrılımlı kule şeklinde. Boyları 50cm ye kadar ulaşabiliyor. 500 den fazla
türü bulunuyor. Sığ denizlerde yaşarlar ve ülkemizde Şile, Polatlı-Haymana,
Toroslar ve Denizli’de bollukla rastlanır.
Dal
(Phyllum) : Mollusca (Yumuşakçalar)
Sınıf
(Clasis) : Cephalopoda
(Kafadanbacaklılar)
Cins
(Genre) : Nautilus
Nautiluslar kambriyenden günümüze yaşamakta
olan türlerdendir. Kavkı yatay spiral şekildedir. Kavkının içi localardan yani
odacıklardan oluşmuştur ve herbir oda büyükten küçüğe altın orana (1,618)
sahiptir, ayrıca yatay uzunluğun dikeyine oranı yine altın oranı vermektedir. Hayvan
bu odacıklar içerisinde hareket edebilmektedir, genellikle en dış büyük
odacıkta bulunur. Denizaltılarına ilham olan bir teknolojiye sahiptir.
Içerisindeki odacıklara su doldurarak kilometrelerce derine dalıp, boşaltarak
yüzeye çıkabilmektedir. Üzerinde bu odacıklar arasında çizgiler bulunur bunlara
büyüme çizgileri adı verilir ve güzel bir desen oluşturur.
Dal
(Phyllum) : Echinodermata (Derİsİ Dİkenlİler)
Sınıf
(Clasis) : Crinoidea (Denİz Lalelerİ)
Siluriyen sonu itibariyle tüm jeolojik
devirlerde rastlanır. Deniz tabanında crinoid çimenlikleri oluştururlar ama
günümüzde soyu tükenmeye doğru gitmektedir. 200 fosil türüne rastlanmasına
rağmen günümüzde 12 türü kalmıştır.
Sınıf
(Clasis) : Asteroidea (Deniz Yıldızları)
Bir gövde ve gövde etrafında genellikle 5
adet olan kollardan oluşmuş yıldız şeklinde canlılardır. 7.000 metre derinde
yaşayan türleri bulunmaktadır. Gövde ve kollarının yüzeyleri geniş ve dikenli
plakalarla örtülüdür. Kambriyenden
günümüze yaşayan canlılardan birisidir ve hiç bir değişime uğramamıştır
(Prof.Dr.Nurdan
İnan, Paleontoloji, s.167, 2.Baskı, 2009).
Denizyıldızındaki mikrolens sistemi, dijital
teknoloji geliştirme çalışmalarında kullanılıyor. Eğer bu küçük canlıdaki lens
tasarımı benzer bir şekilde taklit edilebilirse, çok daha kaliteli kameralar
üretilebilecek.
Ophiocoma wendti türündeki denizyıldızı, bir
disk şeklindeki gövdesine tutturulmuş 5 kola sahip. Bu kollar sayesinde denizin
tabanında rahat bir şekilde hareket edebiliyor. Bu organlar canlıya hareket
sağlamanın yanı sıra mükemmel bir görme organı olarak da hizmet ediyor. Bu
kollar mikrolens dizili bir yüzeye sahipler. Çok sayıdaki lens dört bir yanda
olup biten herşeyi görmesini sağlıyor. ABD'de bulunan Bell laboratuvarı
araştırmacıları yeni iletişim ve görüntüleme cihazları geliştirmek için şimdi
bu canlının vücuduna yayılmış lens sistemini inceliyorlar. Denizyıldızındaki bu
tasarım bilim adamlarını fazlasıyla etkilemiş durumda.
Araştırma ekibinin lideri Joanna Aizenberg:
"Yeni fikirler ve teknolojiler
geliştirmeye uğraşmak yerine bu deniz canlısından öğrenmeye çalışabiliriz"
diyor.
Aizenberg, BBC Televizyonu'nda katıldığı
"Go Digital" isimli programda:
"Canlının tüm vücudunu kaplayan bu
lensler farklı yönlere bakarak canlının bütün çevresini görmesini sağlıyor.
Bizim de optik cihazlarda, özellikle de kameralarda yerleştirmek istediğimiz
özellik bu işte" dedi.(1)
"Sadece bir yöne bakan tek bir lens
yerine farklı yönlere bakabilen binlerce lense sahip olmak mümkün. Böylece
etrafınızı belki de 360 derecelik bir açıdan görebileceksiniz".
Denizyıldızındaki mikrolens sisteminin
varlığı aslında oldukça kısa bir süredir bilinmekte. Dr. Aizenberg'in
başkanlığını yaptığı uluslararası araştırma grubunun çok yönlü incelemeleri
sonucu, 2001 yılında gün ışığına çıkartılmıştı. ABD'deki Bell laboratuvarları,
Los Angeles'taki Doğa Tarihi Müzesi ve İsrail'deki Weizmann Bilim
Enstitüsü'nden bilim adamlarının katılımıyla gerçekleşen araştırma Nature
dergisinin 23 Ağustos 2001 sayısında yayımlanmıştı.(2)
Bu araştırmaya göre, denizyıldızının
kollarındaki lensler kalsiyum karbonat, yani kalsitten oluşan bir iskelet
üzerinde sıralanıyorlar. Bu sıralanma altıgenlere dayalı özel bir geometriye
sahip. Lensler mikroskobik kalsit tepeler şeklinde yükseliyor ve herbiri 6
başka lens tarafından çevrili. Bu optimal mikrotasarım, üzerine düşen ışığı son
derece etkili bir şekilde odaklıyor. Mikrolenslerin hemen altında uzanan sinir
ağının, iletilen ışık sinyallerini yakaladığı düşünülüyor. Böylece bir arada
hareket eden çok sayıdaki lens, denizyıldızının çevresindeki herşeyi görmesini
mümkün kılıyor.
Denizyıldızındaki lensler, ışığı odaklamada
insanoğlunun üretmiş olduğu lensleri hayli geride bırakıyor. İnsan yapımı
lenslerde ışığı bozan -çift kırılım ve sferik bozulma gibi- fiziksel etkileri
kusursuz bir şekilde devre dışı bırakıyor. Bell laboratuvarı araştırma
görevlilerinden
Frederico Capasso:
"Bu küçücük kalsit kristaller mükemmel
birer optik lens oluşturuyorlar ve bizim bugün üretebileceğimiz en iyi lensten
çok daha üstünler" diyor.(3)
Dr. Aizenberg ise bu canlıların ışığı
odaklamada üretilmiş en iyi lensten 20 kat daha üstün olduğunu belirtiyor.
Denizyıldızının İletişim Teknolojisine
Sundukları
Araştırmacılar, denizyıldızının ışığı iletme
yeteneğinden telekomünikasyonda da yararlanılabileceğini belirtiyorlar.
Günümüzde dünyadaki fiber optik kabloların
çoğu, ses ve veri alışverişinde kullanılıyor. Dijital "1" ve
"0" ları taşıyan ışığı bir hat boyunca yönlendirmede lensler
kullanılıyor. Bunu daha etkili bir şekilde yapmada bilim adamları denizyıldızından
yararlanmayı umuyorlar. Böylece optik kablolarla iletilecek bilginin miktarı da
katlanmış olacak.
Dr. Aizenberg "Böylece optik iletişimde
kullanmak için, ışığı, şu anda kullanmakta olduğumuz lenslerden 10 ila 20 kat
daha etkili şekilde odaklayan lensler yapabilmenin yollarını öğreneceğiz"
diyor.
Şimdi denizyıldızındaki bu lens sisteminin
üretim aşamalarını biraz daha detaylı biçimde ele alalım. Lenslerin sıralandığı
iskeleti oluşturan kalsit, hücreler tarafından özel olarak üretilir. Bu
malzemenin ne şekilde kullanılacağının bilgisi de hücredeki DNA da bulunur. Bu
mimari plan gibidir ve mikroskobik tepeciklerin eğriliğinden, altıgenlere
dayalı geometriye kadar tüm hassas dengeler genetik olarak kodlanmıştır.
——————————
1 BBCNEWS.com: "Sea
creature offers clearer vision", 12 Aralık 2002
http://news.bbc.co.uk/1/hi/technology/2562093.stm
2 Nature 412: 6849 (2001)
JOANNA AIZENBERG, ALEXEI TKACHENKO, STEVE WEINER, LIA ADDADI & GORDON
HENDLER, "Calcitic microlenses as part of the photoreceptor system in
brittlestars"
3 Bell Laboratuvarları
Sitesi: "Bell Labs Scientists Find Marine Creatures May Lead to Better
Optical Microlenses" 22 Ağustos 2001
http://www.bell-labs.com/news/2001/august/22/1.html
Dal
(Phyllum) : Echinodermata (Derisi Dikenliler)
Sınıf
(Clasis) : Echinoidea (Deniz
Kestaneleri)
Vücutları yuvarlak, köşeli ya da elipsoidal
bir şekle sahiptir. Alt yüz genellikle içe dönüktür ve ortasında ağız yer alır
dış yüz genellikle bombelidir ve orta kısmında anüs bulunur.
Dal
(Phyllum) : Arthropoda (Eklembacaklılar)
Sınıf
(Clasis) : Trilobita (Üç Parçalı)
Alt
Kambriyen – Permiyen
Deniz kenarında sığ sularda yaşarlar.
Bacakları vardır bunlar yüzmeye ve avlanmaya yararlar. Tehlike anında yuvarlak
şekil alabilirler böyle fosilleri de bulunmuştur. Kambriyende ortaya çıkmış
Perimiyende soyu tükenmiştir. Bu dönemlerin ¨Anahtar Fosili¨ dir. Yani dönemlerin tespitinde bu fosil de
kullanılmaktadır. Bazı türlerinde 300 bazılarında 3000 mercekten oluşan göz
yapısı mevcuttur. Kambriyen öncesinde göz benzeri bir yapı hiçbir canlıda
yokken bu canlıda oldukça kompleks günümüz böceklerindeki gibi bileşik göz
yapısının bulunması hayret vericidir. Mercekler ¨ Kalsit¨ adı verilen CaCO3
(Kalsiyum Karbonat) ın kristalleşmiş hali olan yapılardan oluşmaktadır.
Bu yapı oldukça sağlam bir kaya olmakla beraber saydamdır ve günümüzde dahi
lazer ışınlarının saflığının kontrol edilmesi gibi üst düzey teknolojilerde
kullanılmaktadır. Çok sert bir kaya olduğundan dolayı göz mercekleri fosillşerek
günümüze kadar gelebilmiş ve bulunan fosillerde mercekler tek tek
sayılabilmektedir.
Dal
(Phyllum) : Chordata (Kordalılar)
Bu dalda bulunan tüm canlıların ortak
özellikleri korda (Corda : Tel, İp) denen ve içten destek veren esnek
yapılarının oluşudur.
Alt
Dal (Subphyllum) : Vertebrata
(Omurgalılar)
Omurgalıların tümünde kordaya ilaveten bir iç
iskelet bulunur. İç iskelet kıkırdak ve kemikten oluşabilir. Kıkırdak, yumuşak
ve esnek bir madde olup, ancak içinde kalsit depolanmışsa fosilleşebilir.
Kemik, kalsiyumfosfat veya kalsiyumkarbonat bileşişminde olan sert bir
maddedir. Omurgalı bir canlı tüm iskeletinin fosilini bir arada bulmak zordur
daha ziyade diş ve kim parçalarına bakılarak tür tayini yapılabilmektedir.
Sınıf
(Clasis) : Osteichthyes (Kemikli Balıklar)
Bu sınıftaki balıkların iskeletleri az çok
kemikleşmiştir. Derileri zırhla değil pullarla kaplıdır. Göğüs ve Karın
yüzgeçleri olmak üzere iki çift yüzgeçleri vardır.
Sınıf
(Clasis) : Amphibia (Çift Hayatlılar)
Hem suda hemde karada yaşayabilirler. Kurbağa
örneğinde olduğu gibi larva devirlerini suda geçirirler ve bu devrede
solungaçları mevcuttur. Yumurtalarını suya bırakırlar daha sonra gelişme
dönemlerinde karaya çıkarlar ve akciğerleri oluşur. Hem akciğer hemde deri
solunumu yapabilirler. Derilerinin her zaman neme ihtiyacı vardır o yüzden
sudan fazla uzaklaşamazlar.
Sınıf
(Clasis) : Reptila (Sürüngenler)
Yumurta içinde embriyonik evreyi geçirirler.
Soğuk kanlıdırlar vücut sıcaklıklarını kendileri dengeleyemez dış kaynağa
ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden sürüngen türlerinin çok büyük bir kısmı dünyanın
ılıman iklim kuşaklarında yaşamlarını sürdürür. Ancak bu sayede kasları
inanılmaz enerji tasarrufu yapar. Kaslarının güç potansiyeli memelilere oranla
4, kuşlara oranla 2 kat daha fazladır.
DİNOZORLARIN SONU
Dinozorlar yaşamış en büyük kara canlılarıydı. Kusursuz tasarımlara sahip bedenleriyle, uzun zaman yeryüzünde yaşadılar. Ancak bilim adamlarının ortak kabulüne göre, bir meteor felaketi sonucu soyları tükendi.
Dinozorlar yaşamış en büyük kara canlılarıydı. Kusursuz tasarımlara sahip bedenleriyle, uzun zaman yeryüzünde yaşadılar. Ancak bilim adamlarının ortak kabulüne göre, bir meteor felaketi sonucu soyları tükendi.
Sınıf
(Clasis) : Aves (Kuşlar)
Kuş kemiklerinin içinin boş ve çeperinin ince
oluşu bunların fosilleşme şansını azaltır. En eski kuş fosili Çin’de bulunmuş
Aurornis Xui adında 165 Milyon yıllıktır.
Sınıf
(Clasis) : Mammalia (Memeliler)
Memeliler onları doğurma ve yavrularını
emzirme yönleriyle tüm diğer omurgalılardan ayırt edilirler. Kalpleri kuş ve
sürüngenlerinden daha gelişmiş 4 kısıma ayrılmıştır. Vücut ısılarını dengeleyip
sabit tuma kabiliyetine sahiptirler.
İNSANIN
SİSTEMATİK ŞEMASI :
Dal (Phyllum) : Chordata (Kordalılar)
Alt Dal (Subphyllum) : Vertebrata (Omurgalılar)
Sınıf (Clasis) : Mammalia (Memeliler)
Familya (Aile) : Hominidae (İnsanlar)
Homo sapiens
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder